İstanbul’un yanı başında bir şehir olan Gebze, tarih boyunca gerek jeopolitik, jeostratejik konumuyla gerekse de coğrafi, tarihi özellikleriyle önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Şehrin tarihi Bitinya Krallığı’na kadar gitmektedir. Birçok farklı uygarlığın hâkimiyet alanı içerisinde kalan Gebze’de günümüzde Bizans, Osmanlı dönemlerinden izler, eserler görmek mümkündür. Aslında Gebze, tarihi coğrafya itibariyle sınırları doğuda Hereke’den başlayarak Dilovası, Çayırova, Darıca’yı ve buralara bağlı mahalle, köyleri içine alan bölgenin genel adıdır. Bölge, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde “başkentin arka kapısı”, saray mutfağının “arka bahçesi” bilinmektedir. Yetişen enginar, kiraz, çavuş üzümü, şeftali, zeytin başta olmak üzere birçok sebze ve meyve, saray mutfağının özellikle Osmanlı’da sarayın ana besin kaynağıydı. Yine Osmanlı döneminde Menzilhane teşkilatının da kesişme ve ayrışma noktası olan bölge; sosyal, kültürel ve ticari açıdan ayrı bir öneme sahipti. Gebze bu dönemde Anadolu’da kendi mimari stilini oluşturan ender bölgelerden birisiydi. Bölge ile özleşen “Gebze Evleri” mimarlık literatürüne girmişti.
Gebze, 1950’li yıllardan itibaren Türkiye’de başlayan sanayi hamlesinin merkezi konumundadır. Ayrıca Osmanlı’daki ilk sanayi tesisleri de bu bölgeye yapılmıştır. Buna en güzel örnekler 1843 yılında kurulan Hereke Kumaş ve Dokuma Fabrika-i Hümayunu ve 1910 yılında kurulan Memalik-i Osmaniyye'de Sun'i Çimento ve Hidrolik Kireç İmalına Mahsus Arslan Osmanlı Anonim Şirketi yani Arslan Çimento Fabrikası’dır. Şehrin tarihi, kültürel ve coğrafi özelliklerini kaybetmesi de sanayileşme süreciyle birlikte olmuş, 1980’li yılların sonlarından itibaren gecekondulaşma ve plansız yapılaşmaya bağlı olarak şehir tanınmayacak hale gelmiştir. Anadolu’nun her bölgesinden göç alan bölge, ne yazık ki tarihi, kültürel kimliğini kaybetmiş adeta sahipsiz kalmıştır. Bölgeye göç eden nüfusun sosyal sermayesinin düşük olması birçok sorunu beraberinde getirmiş, şehir kimliğinden uzaklaştırılmıştır.
Sahipsiz konumda olan bölgemizin tarihi ile ilgili çalışmalar son yıllarda artış gösterse de Gebze tarihiyle ilgili çalışmalar oldukça yetersizdir. Bölge Kurtuluş Savaşı yıllarında işgal edilmesine rağmen ne işgal süreci, ne de bölgenin kurtuluş süreci ile ilgili bilgiler netlik taşımamaktadır. Nitekim şehrin kurtuluşu tarihi uzun yıllar 17 Ekim 1922 tarihi olarak kabul edilmiş, Genelkurmay ATESE Arşivinde yapılan araştırmalar sonucunda bu tarihin yanlış olduğu anlaşılmış ve doğru tarihin 12 Ekim 1922 olduğu kabul edilmiştir.
Ülkemizde her ilin, her bölgenin düşman işgalinden kurtuluşu büyük bir coşkuyla kutlanmasına rağmen ne yazık ki Gebze bölgesinde hiçbir kutlama yapılmamakta, şehrin kurtuluş yıl dönümleri sönük geçmektedir. Hatta bölgemizde işgal yıllarında Rum çetecilere ve işgalci güçlere karşı savaşan Arnavut Kaplan, Küçük Arslan ve Büyük Arslan Beylerin mezarları bile bilinmemekte, bölge halkı tarafından tanınmamaktadır. Gebze Kuvayı Milliye Kumandanı Yahya Kaptan adı ise bölge insanına göre bir okul ve bir mahalleden ibarettir!
Gebze bölgesi işgal yıllarında diğer bölgelerden farklı olarak sadece yerel direnişin örgütlendiği bir bölge değildir. Karakol Cemiyeti’nin teşkilatlandığı, Anadolu’ya silah taşınması aşamasında oldukça kilit bir noktadır. İstanbul Postanesinin, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesinin ardından telgraf yazışmaları Gebze Postanesine bağlı Kutluca (Kuşçalı) Telgrafhanesinden yapıldı. Bu yönüyle Gebze, Millî Mücadele döneminde iletişim, ulaşım ve istihbarat faaliyetleri açısından son derece büyük bir öneme sahipti. Bölgenin düşman işgalinden kurtuluşu 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra oldu. Antlaşma kapsamında Anadolu’daki işgal dönemi son buluyordu. Şile-Gebze-Darıca hattındaki işgalci güçler bu antlaşmayla işgal ettikleri bölgeleri, 12 Ekim 1922 tarihinde 61. Süvari Tümeni’ne bıraktı. Böylelikle bölgemiz düşman işgalinden kurtulmuş oldu. Ne yazık ki sahipsiz şehrin, kurtuluş günü de sahipsiz kaldı. Geçen yıl da dahil olmak üzere Gebze’nin kurtuluşu ile ilgili hiçbir etkinlik yapılmadı…
Bugün 12 Ekim 2022 Çarşamba günü yani bölgemizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıl dönümü… Bu anlamlı günü buruk bir şekilde kutlarken Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere Mütareke döneminde bölgemizde Yunan, İngiliz işgalcilerine ve onların iş birlikçisi olan Rum çetecilere karşı direnen Gebze Kuvayı Milliye Kumandanı Yahya Kaptan’ı ve diğer Kuvayı Milliye kahramanlarını, gazi ve şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum. Sahipsiz bölgemizin tarihi, kültürel ve coğrafi değerlerine sahip çıkarak tarihi-kültürel zenginliklerini geleceğe taşımak dileğiyle…
Görsel I: İşgal yıllarında Gebze Tren İstasyonu
Görsel II: Gebze Kuvayı Milliye Kumandanı Yahya Kaptan
Görsel III: Millî Mücadele döneminde yazışmaların yapıldığı Kutluca (Kuşçalı) Telgrafhanesi
Görsel IV: Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve I. Ordu Kumandanı Sakallı Nureddin Paşa (Konyar) Tavşancıl’da (17 Ocak 1923)
Görsel V: Sağda Yüzbaşı Muzaffer Bey (Kılıç), ortada Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), solda Kazım Paşa (Karabekir) Tavşancıl’da (17 Ocak 1923)
Görsel VI: Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve I. Ordu Kumandanı Sakallı Nureddin Paşa (Konyar) Gebze’de (17 Ocak 1923)