İslam tarihinde en çok tartışılan konulardan birisi ilk halifenin belirlenmesi sürecinde yaşanan olaylardır. Hz. Peygamber, hicretin 11. yılında 12 Rabîulevvel (8 Haziran 632) tarihinde vefat etmiş, gerek hastalığı döneminde gerekse vefatı sırasında Hz. Peygamber’den sonra İslam Devleti’nin başına geçecek olan halifenin kim olacağı ve nasıl belirleneceği büyük tartışmalara neden olmuştur. İslam’da devlet başkanlığı makamını ifade etmek amacıyla imamet ile birlikte kullanılan hilafet sözlükte “arkadan gelmek/gitmek, birinin yerine geçmek, temsil etmek” gibi anlamlara gelmektedir. Halife ise; “bir kimsenin yerine geçen, arkasından giden, temsil eden” gibi anlamlar taşımaktadır. Halifenin çoğulu “hulefa ve halaif” tir.
Halifelik ile ilgili ilk tartışmalar Hz. Peygamberin hastalığı sürecinde ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber’in vefatının ardından Sakifetü Benî Sâide toplanan ensar ve mucahir kendi aralarında halifenin kim olacağını tartışmışlardır. Her ne kadar Hz. Peygamber’in hastalığı sürecinde namazları Hz. Ebubekir kıldırmış olsa da Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir’i doğrudan bir imam ya da halife olarak tayin etmemiştir. Bununla birlikte Şiiler tarafından ortaya atılan Gadir-i Hum’da Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi halife tayin ettiği iddiası ise geçersiz bir iddia olup ispata muhtaçtır. Şiiler, Gadir-i Hum dışında Hz. Peygamber’in vefatından dört gün önce medyana gelen Kırtas Olayı’nda da Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber tarafından halife tayin edileceğini iddia etmektedirler. Fakat bu da bir iddia olmaktan öte gidememiştir. Bütün bunların yanında Sakifetü Benî Sâide’de ensar ve muhacir arasında yaşanan tartışmalar, Hz. Peygamber tarafından doğrudan bir halife adayının gösterilmediğinin en açık ispatıdır. Halife, tayin yoluyla değil doğrudan doğruya Müslümanlar tarafından belirlenecektir.
Ensardan bazı kimseler, İslam birliğinin bozulmaması adına devlet başkanının bir an önce seçilmesi gerektiğini dile getirerek Medine’nin iki önemli kabilesinden birisi olan Hazrec Kabilesi’nin lideri Sa‘d b. Ubâde’ye biat etmek üzere harekete geçtiler. Ensara göre İslam, Mekke’de nazil olduysa da müşriklerin zulmü altında olan Hz. Peygamber’e ve muhacire onlar sahip çıkmış, İslam Devleti Medine’de kurulmuştu. İslam’a yaptıkları hizmetlerden dolayı halife ensardan olmalıydı. Ensarın, Sakif’te toplandığı haberini alan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın toplantıya katılmasıyla toplantının seyri değişti.
Muhacire göre halife muhacirler arasından “Kureyş” kabilesinden seçilmesi gerekiyordu. Hz. Peygamber de bu kabileye mensuptu. Ayrıca Kureyş, tüm Arap dünyasında tanınan bilinen nüfuz ve otorite sahibi bir kabileydi. Bu nedenle muhacir, halifenin Kureyş kabilesinden seçilmesi gerektiğine inanıyordu. Ensardan birisi, bir muhacirden bir de ensardan bir kişi halife olsun gibi bir teklifle geldiyse de bu teklif kabul edilmedi. Özellikle Hz. Ömer, Sa‘d b. Ubâde’nin halife seçilmesine ve halifenin ensar tarafından belirlenmesine şiddetle karşı çıktı. Hz. Ömer, ensara hitaben yaptığı konuşmada “İslam için ilk savaşanlarsınız Müslümanlara karşı ilk savaşan olmayın” diyerek ensarı açık bir şekilde uyarmıştı. Hz. Ömer’in konuşması sırasında Sa‘d b. Ubâde’ye ve ensara karşı ağır ithamlarda bulunması Sa‘d’ı rahatsız etmişti.
Hz. Ömer’in şiddetli konuşmasının ardından Hz. Ebu Bekir daha naif bir uslupla bir konuşma yaptı. Hz. Ebu Bekir’e göre de halife Kureyş’ten seçilmeli, halifede ya Hz. Ömer ya da Ebu Ubeyde bin Cerrah olmalıydı. Ensarın Hz. Ebu Bekir’in konuşmasının etkisinde kaldığını fark eden Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir’e halife olarak biat etti. Ardından da Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Sakif’te toplanan ensarın büyük bölümü Hz. Ebu Bekir’e biat ettiler ve Hz. Ebu Bekir, Hulafe-i Raşidin’in ilki oldu. Benî Sâide Gölgeliği’nde belli sayıda sahabe tarafından yapılan biata “el-bey‘atü’l-hâssa” denir. Medine’de yaşayan Müslümanların tamamına yakını bir sonraki gün Mescid-i Nebevi’de Hz. Ebu Bekir’e biat ettiler. Bu biata da “el-bey‘atü’l-âmme” denir. Biatlardan ilki bireyselken ikincisi İslam toplumunun ortak iradesiyle Hz. Ebu Bekir’in halife tayin edildiğini göstermektedir.
Halifenin belirlenmesi aşamasında Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in cenaze ve defin işleriyle ilgilenmesi ve Hz. Ebu Bekir’in halife olarak tayin edilmesi sürecinde kendisine danışılmaması, Hz. Ali’nin tepki göstermesine neden oldu. Çünkü Hz. Ali, Hz. Peygamber’in yakın akrabası ve damadı, ilk Müslümanlardan birisiydi. Bilge kişiliği ve savaşçı yapısıyla ön plana çıkan isimlerden birisi olan Hz. Ali aynı zamanda potansiyel bir halife adayıydı. Bununla birlikte tüm İslam ümmetini ilgilendiren bir konuda kendisine danışılmaması ve halife seçiminin hızlı bir şekilde yapılması bu tepkisinin daha da artmasına neden oldu. Hz. Ebu Bekir’in halife tayin edilmesinden Hz. Fatma’nın vefatına kadar geçen altı ay boyunca halifeye biat etmedi.
Hz. Ali dışında Zübeyr bin Avvam, Hz. Abbas, Ebu Zer El-Gıfari, Ammar bin Yasir, Übey b. Ka’b, Selman’ı Farisi, Utbe bin Ebu Leheb gibi isimler ilk halife Hz. Ebu Bekir’e daha sonradan biat ettiler. Ensarın halife adayı olan Sa‘d b. Ubâde ise ne ilk halife Hz. Ebû Bekir’e, ne de ikinci halife Hz. Ömer’e biat etmedi. Ancak aleyhlerinde de bir faaliyette bulunmadı. Her iki halifeye de kırgındı. Özellikle ilk halifenin belirlenmesi aşamasında kendisine ağır ithamlarda bulunan Hz. Ömer’e kırgındı.
Şii kaynaklarında ilk halifenin belirlenmesi aşaması bir oldu-bitti şeklinde değerlendirilse de aslında Hz. Peygamber’in vefatının hemen ardından sorun çözülerek İslam toplumunda oluşabilecek büyük bir krizin önüne geçilmiştir. Hz. Ebu Bekir, İslam devlet düzenini koruyup geliştirebilecek düzeyde bir kişidir. Kureyş kabilesine mensup olması, İslamiyet’i kabul eden ilk insanlardan olması, Hz. Peygamber’in en yakınındaki isim olması ensar ve muhacir arasında sevilen, saygı duyulan bir isim olması, gerekli tecrübeye sahip olması ve devlet idaresini kaldırabilecek yaşta olması onun halife seçilmesinin en temel nedenleri arasındadır.
Hz. Ebu Bekir, halife seçilmeden önce halifenin kim olacağı ciddi bir tartışma konusuyken onun halifeliğinin salahiyeti noktasında hiçbir tartışma söz konusu değildir. İki yıllık halifeliği sürecinde yaşanan gelişmeler bunun en açık ispatıdır. Ancak bununla birlikte Hz. Peygamber’in rahatsızlığı ve vefatı sürecinde yanından ayrılmayan, onunla ilgilenen Hz. Ali’nin potansiyel bir halife adayı olduğu düşünüldüğünde kendisinden habersiz halifenin seçilmesi, ensarın önde gelenlerinin görüşlerinin dikkate alınmaması gibi faktörler sahabe arasında ciddi kırgınlıkların oluşmasına neden olmuştur