“Gördün mü, dini yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula da yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.” Maun/1-7
Bu surede başta müşriklerden ve onların özelliklerinden bahsedilirken, surenin devamında ise münafıklara ve onlara has özelliklere temas edilmektedir.
Nitekim İslam’ın ilk dönemlerinde Mekke’deki müşrikler kimsesiz ve yardıma muhtaç durumda bulunan yetimleri küçümseyerek onları dışlıyor, yoksullara yardım etmedikleri gibi başkalarının da yardım etmesini engelliyorlardı.
Medine’deki münafıklar ise namazları ihlas ve samimiyetle değil de gösteriş için, başka gayeler için kılıyorlardı. Sadece insanların yanında namaz kılarlar, yalnız kaldıklarında ise namazı terk ederlerdi.
İslam’da asıl olan iman ve ihlastır. Nitekim ibadetlerimizde iman ve ihlas, tevhit ilkesinin ibadetteki yansımasıdır. Zira Allah, ancak samimiyetle sadece kendisi için ve rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. Müslüman, çevresine duyarsız kalamaz, yetimi ve yoksulu itip kakamaz. Kişisel yarar gözetmeksizin başkasına faydalı olmaya çalışarak toplumsal dayanışmanın oluşmasına ve sürdürülmesine büyük önem verir.
Namazında ve diğer ibadetlerinde gafil olmaz. Gösteriş ve riyadan uzak durur. Yalnız başına dahi olsa kendisini her daim gözeten bir Rabbinin olduğunu bilir. Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Al-i İmran/92
Bilinciyle sosyal dayanışma ve yardımlaşmayı hayatının temel ilkesi haline getirir.
Dinin insanlığa yönelik en büyük hedefi insanlar arasında sevgi ve dayanışmayı, paylaşmayı sağlamak, mutlulukların paylaşıldığı gibi sıkıntıların da paylaşıldığı bir insanlık bilinci oluşturmaktır. Bu bakımdan Maun suresinde bir taraftan Allah´a karşı gerçek anlamda kulluk görevlerini yerine getirmeyenler eleştirilirken diğer taraftan da gerçek dindarları yetim ve yoksullara yardım etmeye özendirmekte; ihtiyaç sahiplerine yardım konusunda başkalarını teşvik etmenin gereği vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak gerçek kurtuluşa ermek için gösterişten uzak, iman ve ihlas ile hem Allah’a hem de insanlara karşı görevlerini yerine getiren bir Müslüman profiline ihtiyacımız var.
Peygamber Efendimiz (saa) bir duasında şöyle buyurmaktadır:
“Allah'ım! Senden hidâyet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.”