Hayâ, utanma duygusu ve edepli anlamında olup insanın akla, dine, medeni ve insani kanunlara aykırı her türlü çirkin şeyden kendini uzak tutması ve çekinmesi demektir. İnsan için tabii bir fıtrat olan hayâ duygusu, aynı zamanda insanı diğer canlılardan ayırt edici bir özelliktir. Çünkü dinimiz, giyim kuşamdan her türlü tutum ve davranışımıza kadar bir Müslümanın uyması gereken kuralları edep ve hayâ ölçüsüyle belirlemiş, İslam’da utanma duygusu, “Hayâ imandandır” düsturu ile dinin bir parçası olarak kabul edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de bu konuda; “Ey Ademoğulları! Size, mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbiseler verdik. Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu giysiler, Allah’ın rahmetinin alametlerindendir.” Buyurulmaktadır.
Hayâ, sadece kanun ve toplum baskısı veya ceza korkusu sebepleriyle toplum içerisinde ahlaklı ve edepli davranış sergilemek değil, yalnız kaldığımızda bile kendimize ve Yüce Rabbimize aynı hassasiyetle ihsan derecesinde saygılı olabilmek, “Her ne kadar gözler O’nu idrak edemese de O gözleri idrak eder” inancı ile yalnız olmadığımızı akıldan çıkarmamaktır. Özellikle ifade etmeliyiz ki, ‘Ahlaki temizlik, ırz, namus, insanın dine ve edebe aykırı söz ve fiillerden uzak durması’ anlamına gelen iffet ve utanma duygusunun sadece kadınlarımızda bulunması gereken bir değer olarak algılanması yanlıştır. İffet ve hayâ duygusu kadın-erkek herkes için dini bir yükümlülüktür.
Allah’a karşı duyulan hayâ O’nun emir ve yasaklarına uymakla olur. Hz. Peygamber, “Allah’tan gereği gibi hayâ ediniz” buyurduğunda, “Ya Resulallah, Allah’tan gereği gibi ne şekilde hayâ edebiliriz?” sorusuna, Allah Resulü: “Kim dil, göz, kulak gibi organlarını, karnını ve karna bağlı olan (cinsel) organını korur, kendisini dünya hayatının süsüne kaptırmaz, ölümü unutmazsa o kimse, Allah Teâlâ'dan gereği gibi hayâ etmiş olur” buyurmuşlardır.